
Önceki dönem Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm depremin etkilediği şehirlere giderek hem gözlem yaptı hem de depremzedelerin dertlerini dinledi. Tüm, yaşanılan afet gerçekten çok zor. Birçok vatandaşımız hayatını kaybetti. Bu duruma sebep olanların hesabını vermesi gerektiğini söyledi. Önceki dönem Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm gittiği deprem bölgesinde edindiği gözlemleri kaleme aldı.
İNSANLARDA BELİRSİZLİK VARDI
Mehmet Tüm: “Depremin yaşandığı andan itibaren herkes gibi çok endişelendim. Bizler o gün deprem bölgesinde olmadığımız için yaşanan felaketi gün aydınlanınca öğrenme fırsatını yakaladık. Deprem bölgesinde ilk olarak Kahramanmaraş’a gittim. Maraş’a gittiğimde gördüğüm tablo gerecekten çok vahimdi. Depremden kurtulan vatandaşlarımız enkaz altında kalan canlarının çıkması için bir yandan dua edip bir yandan da endişeli ve yaşlı gözlerle enkaza bakıyorlardı. Enkazdan sağ ya da vefat etmiş kişiler çıktıkça hem acı hem de umut dolu bir durum vardı. İnsanların yüzünde çaresizliğin, elden bir şeyin gelmediği bir belirsizlik hakimdi. Depremzedelerle görüştüğümde müdahalenin geç yapıldığını ve ilk başta belirli yerlere müdahale edildiğini söylediler. Eğer zamanında müdahaleler yapılmış olsaydı belki de 30 bin üstünde hayatını kaybeden vatandaşımız olmazdı.
ÇADIR İHTİYACI VAR
Yetkililerin ‘yüzyılın felaketi’ olarak adlandırdıkları depremin değil, binaların insanları öldürdüğünü bir kez daha gördük. Yapılan müdahalelerin geç kalması da bu ölüm sayılarını maalesef artırdı. Devlet vatandaşı korumakla mükelleftir ve devletin görevini anında yapamaması acı sonuçların doğmasına neden oldu. Depremden sonraki anlayışımız bu felaketten canlı çıkan vatandaşlarımıza nefes olabilmektir. Yaptığımız gözlemler kapsamında depremden kurtulan vatandaşlarımızın barınma ve seyyar tuvalet gibi ihtiyaçlarının acil olduğunu, çadırların belirli yerlere yeterli sayıda gitmediğini gördüm. Çadırı olan ve çadırı olmayan bütün vatandaşların bu kış koşularından etkilendiği gerçeğini yok sayamayız. Bu gerçekle hareket edilerek buradaki depremzedelerin acilen konteynerlere yerleştirilmesi elzemdir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak sahadayız. Türkiye’nin her yerinden yardımlar geliyor. Deprem bölgesinde gıdaya fazla ihtiyaç yokken, sadece Osmaniye’de gıda ihtiyacının olduğunu gördüm. Osmaniye’de koordinasyon merkezimiz var. Bu koordinasyon merkezimiz depremzedelere gereken yardımları sağlıyorlar. Osmaniye’ye gelen yardım tırları yetkililer tarafından başka yerlere gönderiliyor. Bunu bizzat orada koordinasyon sağlayan arkadaşlarımız bana iletti. Yaklaşık bin kişinin hayatını kaybettiği Osmaniye’de enkazları gezdiğimizde, elimize aldığımız enkaz betonlarının elimizde parçalandığını gözlerimizle gördük. Bu görüntü yolsuzluğun hırsızlığın ve insan canına değer verilmediğinin görüntüsüdür. Bu görüntüden yetkili herkes sorumludur. Denetimin yapılmadığı, deniz kumunun kullanıldığı yıkılan birçok yapıdan anlaşılmaktadır. Yani siz yapı denetimini ve deprem yönetmeliğini iyi uygulasaydınız bugün bu kadar acı bilanço ile karşılaşmazdık. İnsan hayatı bu kadar ucuz olmamalıdır. Bizler bilim ve liyakatten yana olmalıyız derken, Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘kader’ diyor. Böyle bir durumu kader diyerek geçiştiremeyiz. Bu kader anlayışı ile hareket ettiğimiz sürece daha çok insanın enkaz altında can vermesine neden olacağız.
ELBİSTAN KENDİ ÇARESİZLĞİYLE BIRAKILMIŞ
Elbistan’a gittiğimde ise gördüğüm tablo daha çok vahimdi. Hava sıcaklığının gece -15 derece olduğu Elbistan’da her yer yıkılmıştı. Dışarıda yarım saat hareketsiz kaldığınızda donma tehlikesi ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Bu durumda enkaz altında kalan vatandaşlarımızı siz düşünün. Resmen terkedilen Elbistan’da vatandaşlar ne yapacağını bilmeden çaresiz bir şekilde bekliyorlardı. Birden fazla enkazın olduğu sokakların çoğuna müdahale edilmemişti. Elbistan’a hep geç gelinmiş hem de yeterli sayıda kurtarma ekibi gönderilmemiş. Elbistan’a gelen yardım tırları Cemevi’nde koordine ediliyordu. Türkiye’nin her yerinden yardım tırları geliyordu. Elbistan’daki temel sorun diğer bölgelerdeki gibi aynıydı; barınma ve seyyar tuvalet.
GEÇ KALINMIŞ BİR MÜDAHALE SÖZ KONUSU
Malatya’da ise belli yerleri yıkılmış, durum orada da pek iç açıcı değildi. Şehir merkezindeki harabeye dönüşmüş binalar depremin gerçeğini insana yansıtıyor. Deprem, daha ilk gününde bile birçok acıyı ve hikâyeye neden oldu. Bu acılara ve hikâyelere sahip çıkmak ise insan onurunun gereğidir. Acılar paylaşıldıkça hafifleyecektir. Deprem birden fazla aileyi parçalamış ve yok etmiş. Malatya’da Genel Başkan Yardımcımız Veli Ağbaba koordinasyonu yürütüyor. Malatya’da gittiğim köyler diğer birçok deprem bölgesi gibi kendi kaderine terkedilmiş ve köylere üçüncü gün ancak müdahale edilebilmiş. Köyler viran ve harap olmuş, vatandaşlarımız ise dertli. Halkın oylarıyla seçilen Akçadağ Belediye Başkanı kendi belediyesine bağlı köylere dahi gidip bir geçmiş olsun bile dememiş. İnsanlar çaresizliğiyle yalnız bırakılmış ve bu çaresizlik de ‘Devlet nerede’ sorusuna ve çığlığına neden olmuştur. Kısacası ‘Devlet baba’ babalığını yapamamıştır. Köylerdeki durumda hiç iç açıcı değil. Evler yıkılmış ve soğukta devletten gelecek yardımı bekliyorlar. Köyler merkezlere göre daha soğuk olduğu için, köylerin bir an önce barıma ihtiyacı giderilmelidir. Aksi takdirde depremden sağ çıkan vatandaşlarımız bu kez soğuktan donup hayatını kaybedecektir. Bu bölgelerde yine en temel ihtiyaç çadır ve seyyar tuvalettir.
Adıyaman’a gittiğimde gördüğüm görüntü yine aynıydı. Değişen sadece şehirlerdi manzara hep aynı manzaraydı. Şehrin girişinde bir kargaşa vardı. Her yerden araçlar çıkıyor ve bir yerlere ulaşmaya çalışıyordu. Adıyaman ve ilçelerine diğer şehirlere göre daha geç müdahale edilmiş. Adıyaman’ın Gölbaşı ilçesi adeta kendi yalnızlığına terk edilmiş. İlçede bulunan binalar yan yatmış ve yıkılmıştı. Bu yıkıntılar arasındaki insanlar kendi mücadelesini veriyorlardı. Yıkılan yerlerde hala hayatını kaybetmiş vatandaşlarımızın olduğunu düşünüyorum. Çünkü çalışma yapan bir ekip görmedim. Adıyaman’daki koordinasyonu sevgili dostum Adıyaman Milletvekilimiz Abdurrahman Tutdere sağlamaya çalışıyordu. Yaşanan depremden dolayı yakınını kaybetmesine rağmen metanetini koruyup çalışmaya devam ediyordu. Geç kalınmış bir müdahale söz konusu. Aynı zamanda vatandaşlarımız barınacak yer bulabilmek için uğraşıyordu. Diğer bölgelerde olduğu gibi sorun yine aynı; çadır ve seyyar tuvalet ihtiyacı var.
İNSAN CANI BU KADAR UCUZ MU?
Gaziantep’in depremden dolayı en çok zarar gören yerlerinden olan Nurdağı ve İslahiye resmen yerle bir olmuş. Gidip yerinden gördüğüm ve görüştüğüm ilçe başkanlarımız oturulacak ve yaşanılacak bir alan kalmadığını belirttiler. Nurdağı İlçe Başkanımız Fatih Dinç ve İslahiye İlçe Başkanımız Mustafa Köse elinden geleni yapmaya çalışıyorlar fakat iki ilçe öyle bir yıkılmış ki insan donup kalıyor. Şehir dışında üniversite okuyan fakat depremden dolayı tüm aile fertlerini kaybeden çocuklarla karşılaştık. Bir ablamız gencecik yakınını, bir depremzede aile apartmanında yaklaşık yirmi canını kaybetmiş. İnsan bu durum karşısında resmen donuyor. Buradan soruyorum değer miydi? İnsan canı bu kadar ucuz mu?
İNSAN SORGULAMAYA BAŞLIYOR
Hatay’da diğer yerlerden farksız bir şekilde aynı görüntüler vardı. Tarihi kadim şehir domino taşları gibi yıkılmış, farklı diller, farklı inançlar ve kültürler enkaz altında aynı gözyaşını döküyordu. Farklı olsakta gözyaşlarımızın rengi aynıydı. Hatay’da arama kurtarma çalışmaları devam ediyordu fakat diğer yerlerde olduğu gibi geç kalınmış. İnsanlar parklarda kurulan çadırlarda kalmaya başlamış. Çadır sorunu burada da var. İnsan enkazları görünce her şeyi sorgulamaya başlıyor. Hatay ve ilçeleri büyük zarar almış. Hatay’ın Samandağ ilçesine müdahale aldığım bilgilere göre ancak üçüncü gün yapılabilmiş. İlçe başkanımız ‘Samandağ’ı kaderine bıraktılar’ dedi. Gerçekten kaderine bırakılmış bir şehir vardı karşımızda. Samandağ’ın Atatürk Mahallesi muhtarı yıkılan evinden ailesini kurtarmak için kendi elleriyle tünel açmış ve ne yazık ki ailesinin tüm fertlerini kurtaramamış. Kocaman ilçeye çok az sayıda arama kurtarma ekibi gelmiş. İnsanlar çaresizliğiyle baş başa kalmış.
Sonuç olarak; 10 şehrimizi vuran deprem birçok vatandaşımızı aramızdan aldı. Eğer bilime güvenseydik ve bilimin gereğini yerine getirseydik binlerce vatandaşımız bugün aramızda yaşıyor olacaktı. ‘Kader’ anlayışı ile hareket ettiğimiz sürece Can’larımız yanmaya devam edecek. Yoksulluk kader olmadığı gibi deprem de kader değildir. İktidarın kader anlayışı ülkeyi kocaman bir mezarlığa çevirmektedir. Bir canımızı daha kaybetmeye tahammülümüz yok. Depremden sonra yaşanan manzara acilen bir sosyal devlete ihtiyaç olduğunu ortaya koymaktadır. Yolsuzluk, hırsızlık ve denetimsizliğin hâkim olduğu bir devlet anlayışı ancak ve ancak bize gözyaşı, acı ve keder getirmektedir. Gözyaşı acı ve keder coğrafyamızın kaderi değildir. İnsanlarımıza bu kaderi reva görenleri tarih en kısa zamanda gereken cevabı verecektir. Acının ve gözyaşının bulunduğu bu bölgelerde ‘Devlet Baba’nın acilen babalığını yapması gerekir. Aksi takdirde ‘Devlet Nerede’ söylemi kulaklarımızda çınlamaya devam edecektir. Enkaz alanına müdahalenin geç yapılması yönetim zafiyetini açığa çıkarmış ve yönetim zafiyeti de birçok acıya neden olmuştur. Bu konunun acilen üzerinde durulması ve uzmanların olası bölgelerde beklediği depremler için önlemlerin alınması gerekir. Aksi takdirde aynı manzaralar ile karşılaşmamız içten bile değildir. Yaralarımızı sarmak istiyorsak farklı seslere de kulak vermemiz gerekir. Bu farklı seslerin dile getirdiği çadır ve seyyar tuvalet ihtiyacına kulağımızı kapatmadan çare olmalıyız. Acılarımızı birlikte hafifleteceğimize inanıyoruz. Sahada sergilenen dayanışma örneği bize bunu net olarak göstermektedir. Yeter ki bu dayanışmaya engel olunmasın.