Toplumsal barışın, hukukun, laikliğin, demokrasinin günbegün yok edildiği, derin bir ekonomik krizin halkımızı çaresiz bıraktığı ülkemizde, iktidar bileşenleri kendilerine engel teşkil edecek tüm görüşleri sansürlemek, en küçük muhalif sesi bile kısmak için “dezenformasyonla mücadele” gerekçesiyle “Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifini” TBMM’ne sundu; görüşülmeye başlanan Kanun Teklifinin 14 maddesi kabul edildi bile!
Ülkemiz geriye dönüşü olmayan, kritik bir seçim süreci içerisinde. Böylesine kritik bir süreçte radyo ve televizyon kanallarını RTÜK, gazeteleri Basın İlan Kurumu , internet sitelerini Bilgi Teknoloji ve İletişim Kurumu aracılığıyla baskı altında tutmaya çalışan, internet sitelerinde kullanmak üzere “trol” ordusu besleyen iktidar, yetmemiş olacak ki yazılı, görsel, sosyal medyayı kontrol altında tutmak, muhalif sesleri susturmak için “Sansür Yasasını” devreye sokmaya çalışıyor.
İnsanların haber alma, bilgilenme, ifade ve basın özgürlüğünü yok etmesi nedeniyle Anayasa’ya da aykırı olan bu düzenleme, son derece belirsiz, keyfi ve sübjektif maddeler içermektedir.
Tasarının, TCK’ya da eklenmesi planlanan, 29. Maddesinde, “..halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır” denilmektedir. Her uygulamacı tarafından koşullara, kişilere ve zamana bağlı olarak farklı yorumlanabilecek bu düzenleme, toplumun her kesimini cezai tehdit ile karşı karşıya getirebilecektir.
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak deprem başta olmak üzere doğa kaynaklı afet risklerinin azaltılması, imar, planlama, kentleşme, yapı üretim ve denetimi, madencilik, jeotermal, su kaynakları yönetimi, iklim değişikliği, doğal varlıklar ve çevrenin korunması gibi kendi meslek alanında toplumun genelini ilgilendiren konularda halkın aydınlatılması, farkındalık kazanması ve ilgili kurum ve yöneticiler tarafından gerekli tedbirlerin en kısa sürede alınması için uyarılar yapılmakta, raporlar hazırlamakta veya öngörülerde bulunulmaktadır.
Örneğin bilimsel veri ve öngörülere göre yapılan, ancak somut göstergesi deprem veya doğa kaynaklı afetler meydana geldikten sonra ortaya çıkabilecek bu açıklamalarımız, “kamu barışını bozan, halk arasında endişe, korku veya panik yaratan, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi yaymak” fiillerinden herhangi birisi ile değerlendirilebilecek, akla ve bilime aykırı bir şekilde bu açıklamayı yapan bilim insanları veya ilgili meslek örgütleri ve yöneticileri cezalandırılabilecektir.
Ülkemizde sıklıkla yaşanan; doğa kaynaklı afetlerin çoğunun afet öncesi alınmayan önlemlerden kaynaklandığı, tüm uyarılara rağmen ısrarla taşkın tehlikesi yüksek veya heyelanlı alanların imara ve ranta açıldığı, tarım, orman, mera ve sulak alanlarımızın her gün bir başka amaç için kullanıma açıldığı, kıyı ve denizel alanlarımızın tahrip edildiği, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının talan edildiği, doğal varlıklar ve çevrenin tüketilmesi veya yok edilmesi olaylarına ilişkin açıklamalar, bu düzenleme ile “sübjektif bakış açısıyla değerlendirilecek”, bu açıklamayı yapan kurum veya kişiler “sırf halkı uyardı” diye haksız şekilde cezalandırılabilecektir.
İktidar ve bileşenleri “Sansür Yasası” ile sadece basın kuruluşlarını değil aynı zamanda meslek örgütlerini, sendikaları, demokratik kitle örgütlerini, halk yararına toplumu kendi uzmanlık alanları ile ilgi uyaran bilim insanlarını, doğa severleri, çevre aktivistlerini ve tek tek bireyleri de hedefine almış durumdadır. Tüm toplumu baskı ve korku ile kontrol altına alarak rahatça hareket edebilecekleri bir seçim sürecini yönetmeyi planlamaktadırlar. Bu tutuma karşı basın ve ifade özgürlüğünü savunmak, haber alma hakkımızı korumak için mücadele etmek, bugün daha da önem kazandı. Sesimizi kısmamaları için, haber alma, basın ve ifade özgürlüğünü bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da savunmaya, doğru bildiklerimizi söylemeye devam edeceğiz. Yeraltı ve yerüstü kaynaklarımızın talanına, doğa kaynaklı afetlerde alınmayan önlemler ve atılmayan adımlar nedeniyle meydana gelen can kayıplarına, doğanın ve çevrenin rant için yok edilişine karşı sessiz kalmayacağız. Bilimin öğrettiklerini, umutla, emekle ve inatla savunmaya devam edeceğiz.